Büyüdüğüm yerdi Faroz.
Kıyıya sarılmış bir siyah kurdele
gibi siyah kumlar çok yaktı ayaklarımı rüya ayazlarında. Trabzon'a adını veren
sini şeklindeki yassı taşları görmemiştim ama Trabzon'u, Trabzon'un en güzel
yerini Faroz'u çektim içime bir masal gibi.
Öyle sabırsız dalgaları vardı ki
gönlümün kıyıya vuran.
Kuma basmakla üzerimi değiştirip denize girmem bir
oluyordu.
Karadeniz'di, annem Karadeniz çocukları sevmez diyordu; dalgaları
kayalar parçalıyor senide yutar diyordu.
Trabzonspor şortumu da hep saklıyordu
girmeyeyim diye denize. Oysa Karadeniz'di bu iri dalgaları vardı ama çocuktu
daha.
Hem kıyıya ineceksin hem dalgaları ıslatmayacak ayaklarını, coşardı
Karadeniz coşardı bizi görünce.
Çakıl taşlarını eleklerdik siyah kumuna kavuşma
hevesiyle.
Oysa sahilde o kadar yassı taş vardı ki sektirmeye, gündüz biz
sektirme yarışı yapıyorduk gece Karadeniz bizi sahile kusuyordu.
12 yaşımda
atladım Osmanlı Kayasının tepesinden büyüdüğümü sanmıştım o an, yaştaşlarım
ayaküstü atlarken ben balıklama atlamıştım.
Faroz'lu oldun demişti ağabeylerim
biraz da haşlanmıştım ama olsun Faroz'lu olmuştum.
Bu Faroz'da Faroz'lu olmanın
ilk adımıydı.
İlk denize girdiğim yerdi Faroz, Sıçanlı Kayasına gitgelle
öğrenilen yüzmeler.
Rüzgârın uğramadığı Oda Başı Çay Bahçesi, Kaptanın Kahvesi,
Başkaya da oturulup çıtlatılan çerezler.
Limanın uzantısın da gece dolaşan
ümitleri vardı herkesin, adı, şanı, liman arkası muhabbetleriyle, hoptekiyle
meşhur Faroz.
Akşam olunca salınırdı rakı kokuları kızartılan bir iki istavrite
eşlik eden üzüm, beyaz peynir, karpuz balıkçı muhabbetleri işte.
Oysa ben hiç
içmedim liman arkasın da ağabeylerim, amcalarım vardı benim yerime de içen
içtikçe güzelleşen.
Akşam olunca bir avuç çekirdeği oluyordu herkesin yaz
sıcakları ve sokak araları bize kalıyordu saklambaç diyorlardı biz gukku diye
oynuyorduk arkadaşlarla, hemen almaca, höllüm ve kendi uydurduğumuz herkesin
bildiği Faroz dilinde bir sürü oyunumuz vardı.
Faroz'a hırçın dalgaları gelirdi Karadeniz'in kayıklar limana çekilmiş muhabbet kahvedeki demli çay da deniz hırçınlaşmış, balıklar belirmiş hırçın sularda, biz palavralar atardık mahalle de bizim muhabbet başkaydı.
Faroz'a hırçın dalgaları gelirdi Karadeniz'in kayıklar limana çekilmiş muhabbet kahvedeki demli çay da deniz hırçınlaşmış, balıklar belirmiş hırçın sularda, biz palavralar atardık mahalle de bizim muhabbet başkaydı.
1 sn. Faroz'mu?
Buradan Teyze, Numune Hastane'sinin önünden merdivenlerden in Karataşlı yolu
aşağıya kadar takip et, burnuna taze deniz kokusu gelince ve Karadeniz'in dost
rüzgârı seni sarınca dur,
- Hah işte orada duracağın yer Faroz'dur. Ama
eskidendi Teyze çocuktum ve Faroz başkaydı benim için.
T.C.K nedir bilmezken
yaşımız, kamyonların, greyderlerin üzerinden okuduk öğrendik
Türkiye
Cumhuriyeti Karayolları olduğunu.
Önce yolu yapmaya gelen bir kaç işçi sandık
sonra sahili kapattılar denize toprak doldurdular. Karadeniz daha sarılamıyordu
kıyılara ne Şirin kalmıştı ne de kayaları parçalayan Ferhat ne Karadeniz ne
Faroz kalmıştı ne de bir kişi Faroz'u, Faroz yapan.
Dedeleri, anneanneleri de
topraklar örtmüştü nasıl Osmanlı Kayasını, Midilliyi, Sıçanlıyı, Baş Kayayı ve
o çocukları, onlarda veda etmişlerdi yüzlerindeki gül çizikleriyle sessizce.
Biz gözyaşlarımızı tutamamıştık Faroz'a ne de Pullu Hacer dövecekti bizi
bastonuyla bahçesine top attık diye, zaten müdür amca da kapatmıştı dükkânı
artık bakır çalmamızın ne anlamı olacaktı ki ona satmadıktan sonra hem başka
demirciler bizi öle sevmiyordu ki; sonra biz güya büyürken çay bahçeleri
kuruldu Faroz Sahiline nispet verir gibi her gece sazlar, sözler, eğlenceler
oysa hatıralar oysa anılar oysa Faroz.
Babalarımızın ve geçmişin anıları ağladı
o toprağın altında annelerimizin gözünden yaşlar damladı, damlayan her yaşta
parlayan denize taş atma yarışları, akşam sazlarına kolbastı diye hoptek
atmalar denizden çıkmak istemeden o annemin elinden alıp kaçtığım midye ekmek
araları, domates, Faroz. Faruk ağabeyimin beni dövüp denize atması, kamyon
lastikleriyle yüzülen denizin tadı kaldı damağımda. O kara kumu Karadeniz
örtmüyor muydu daha. Yapma kayalara vurup kalan karşı konulamayacak dalgaları
Karadeniz'in, Faroz.
Faroz artık sahil yolunda bir şehrin ayağı. Bir iki şarkısız çay bahçesi, bir limanı, üç balıkçısı, bir kahvesi, bir büfesi, bir Ünsal Ağabeyi, Yalı Mahallesi, Muhtar Filiz'i, birde ismini yazmakla bitiremeyeceğim emektar ahalisi. Eski Faroz'a vuran Karadeniz. Geceleri kimse limana gitmiyor umutlarını televizyona bağlamış herkes, liman da kimse yürümüyor artık Rumların hatırası değildi Faroz,
Faroz'u Faroz yapan dedelerimiz, anneannelerimiz,
babalarımız, annelerimiz, ağabeylerimiz, ablalarımız ve belki de birazcıkta
bizdik, Neşvet Teyze'de vardı nur içinde yatsın onun arka bahçesinde foduk ve
bokuç oynarken oraya da el koydu umutları yıkan insanlar. Önce çocuk bahçesi
dediler bizi kandırmak için,
-amca amca biz Faroz'luyuz çocukta olsak Faroz'lu
kanmaz amca diyemedik. Sonra hem Faroz'a ne gerekirdi ki çocuk bahçesi herkes
büyük, herkes çocuktu ya biraz, sonra lüks daireler yaptılar oralara, o iki
metrelik hep çıkarken dizimi yaraladığım kara Fatma, kara Fatma, elimi öpmezsen
yuvanı yıkarım diye seslendiğimiz duvarı da yıktılar. Ne Neşvet Teyze'nin iki
patlıcan inciri, bir karayemiş ağacı, nede çıkıp düşeceğimiz duvarlar kalmıştı
Faroz'da. Mahalle de kesilen ağaçlarla can veren hatıralar, doldurulan denize
esmeyen sahil rüzgârları, lüks apartmanlara gelen düzgün şiveli gayuğa kayık,
çöşmüğe çeşme diyen insanlar. Özlenilen eski fasıllar, Karadeniz ve artık biz
bile Faroz'da gerçek Faroz'lu değiliz. Ne Paşalı Oğlu Sokak kaldı, Arnavut
taşlı sokaklar da, ne de Süleyman Bakkala hesaba yazdıranlar, çeşmelerde araba
yıkar olmuş herkes ne de üzerinde incindi tek bir serçe, küçük evler yıkılmış
büyük apartmanlar olmuş, dizi dibine oturupta hikâyelerini dinlediğim teyzeler
yerine birbirini tanımayan komşular gelmiş, tepede altın bilezik ören kimse yok
ve akşam olur kimsenin çekirdeği olmaz sahil de. Sahil mi? Doğru ya ey Faroz
senide mi gömdüler o çay bahçelerinin altına, betonlaşmış, şehirleşmiş,
birbirini tanımaz olmuş herkes, Faroz'da güya modernleşmiş ve Faroz'un
yetiştirdiği son tıfıl dönem bizmişiz.